yoga arıyosanız:

www.defnesumanyoga.com

Monday, November 29, 2010

İNCE ŞİDDET


Bugün aklımda bir iki bir şey var. Yoğurmadan öylecene buraya yığacağım. Bakalım ne çıkacak? 

Bir tanesi yoganın ahimsa prensibi ile ilgili. Ahimsa şiddetsizlik anlamına geliyor. Onu bunu dövmemek, öldürmemek, yaralamamak...Ama zaten ben ve siz sevgili okurlar ahimsanın bu yakasından değiliz. Kimselere zarar vermeden yaşıyoruz biz. Hatta bazılarımız et bile yemiyoruz ki hayvancıklar acı çekmesin.

Öyle mi? Yoksa şiddetten uzak yaşadığımıza inandığımız anda, kendi şiddetimize gözlerimizi kapatıyor muyuz? Karısını, çocuklarını döven adamdan daha kör olabilir miyiz kendi hayatımızdaki şiddete karşı?  Kaba şiddeti tanımak ve onu ötekine ait bir şey olarak görmek kolay. Ama bir de ince şiddet var. Kaba ve ince şiddet birbirlerinden gün ve gece gibi farklı iki şey olmayabilir.

Benim hayatımdaki şiddet inceden işliyor.

İnce şiddet en çok iletişimde kendini gösteriyor.  Konuşurken kullandığımız sözcüklerde, tonlamalarda, emir kiplerinda, teşekkürsüz, lütfensiz cümlelerde...Veya haz etmediğimiz bir insandan herif/karı diye bahsetmederken Veya dalga geçerken… Dalga geçmek, karşılıklı gülüşülse bile iletişimin merkezi haline geldiğinde iki insan arasındaki bağı zayıflatıyor. İnsanın kendisi veya arkadaşı, sevgilisi, eşi ile dalga geçmesi inceden bir şiddet gösterisi. Özellikle de iletişimde alışkanlık haline geldi ise.


Şiddet başka insanlarla kurduğumuz iletişimin yanısıra kendi kafamızın içindeki monologlarda kullandığımız sözcüklerde de hayat buluyor. Birisini kafada hıyar, ya da angut bellemek mesela, o kimseyi olduğu gibi görmemizi imkanız kılıyor. Kafada yaftayı yapıştırdığımız anda o insan ile iletişimi koparıyoruz. Bu insanı hiç tanımıyor olabiliriz. (ki genelde tanımadıklarımıza yaftayı yapıştırmak en kolayı.) Tanımadığımız insana yapıştırdığımız yafta onu duymamıza engel oluyor. O insan o sırada kendini ifade etmeye çalışsa da bir defa bağlantıyı kopardık mı ou yeniden kurmamız güçleşiyor. Çünkü artık dinlemiyoruz. 

Richard Freeman ne diyor? Yoga begins with listening. Yoga dinlemekle başlar. Kafamızdaki etiketleri soyup dinleyebiliyor muyuz insanları? Ben biliyorum ki zorlanıyorum.

Dün arkadaşım Aisha ile ilişkiler üzerine konuşuyorduk: Kendi yoga hocasının bir sözünü tekrarladı. Yeni bir ilişkiye başlarken, sevgilinizin size değil, diğer insanlara (özellike hayatında önemli yeri olmayan bakkal, taksi şoförü, banka memuru, havaalanı görevlisi, hademe, kapıcı gibi insanlara) nasıl davrandığına bakın dermiş Aisha'nın hocası. Çünkü gün gelip de artık sizi etkilemek gibi bir amacı olmadığında size davranışı da aynen böyle olacaktır. Çok beğendim bu sözü. Sizinle paylaşmak istedim. 

Kim olduğu mühim değil, bir eski sevgilim bana ne kadar şekerse, taksi şoförlerine ve garsonlara o kadar ters idi. Ruhunu kasıp kavuran öfkesini oradan çıkarmam gerekirdi ama kendi sıramı beklemem lazımmış. Davranışlarımızı şekillendiren inceden şiddeti kendimizde de sevdiklerimizde tanımaya direniyoruz. Orası kesin. 

İçimizdeki varlığını inkar etmeyi alışkanlık edindiğimiz bir diğer şey de öfke. Öfke şiddetin bir numaralı motivasyon kaynağı. Dalga geçen, ha babam birbirini babalayan arkadaşlar pasif agresyon içinde kıvranırken, direksiyon başındaki diğer bütün şoförlere ana avrat küfreden kişi de öfkesini kendi arabasının içinde patlatmaktan başka bir şey yapmıyor.  Şiddete maruz kalan kendisi ve arabanın içindeki diğer yolcular...Bir de kendisini kuzu gibi gören öz-öfkesine kör arkadaşlarımız var. Karnına şöyle bir dokunduğunuzda göz yaşlarına boğulan, öfkeyi ötekileştirenler.

Foto: Kokia Sparis
Memleketimizde öfkelenmek, kontrolden çıkmak gibi ince ya da kaba şiddet olağan şeylermiş gibi algılanıyor. Bizi bekleten bir garsona çıkışmayı ya da sıramızı kapan bir akıllıya haddini bildirmeyi kendimize görev biliyoruz. Duygusallaşmadan (öfkelenmeden) rahatsızlığımı dile getirmek aklımıza bir türlü gelmiyor. İnce şiddet böyle böyle kalınlaşıp da iş sevgilimizi elektrikli testere ile kesmeye varınca da hayrete düşüyoruz. 

''Kontrolü kaybetmek'' meşru bir durum olarak kabul edildikçe şiddetten özgürleşmek mümkün mü? 

Bu kontrolü kaybetme halinin meşruluğu sadece öfke olarak değil, başka duyguların ipinin ucunun kaçırılması olarak da düşünülebilir. İsteri krizi, ağlama, duygu sömürüsü ve ısrar ile diğerine istediğini yaptırmak (diğerini kontrol altına almak) da şidder sayılmaz mı? Memleketimiz kadın ve erkeklerinden sıkça duyduğumuz ''kendimi kaybetmişim'' ifadesi şiddetin sorumluluğunu omuzlarımızdan bir güzel alıp içimizdeki bir canavara devrediyor. Biz de rahatlıyoruz. Oh! 

Şiddet şefkatin tersi. Kendi şiddet anlarımızı tanır ve canavarın başını o anda yakalarsak yerine şefkati koyabiliriz. Canavar sandığımız kadar kontrolümüzü dışında faaliyet gösteren bir şey değil aslında.

Ben şiddeti şefkat ile değiş tokuş edebildiğim anlarda vallahi kendimi bir iki yaş gençleşmiş hissediyorum!!!


3 comments:

Unknown said...

Defne hocam,
ne guzel ince ince anlatmissiniz... bende dun icimde ince ince bunlari sorgulamistim.olabildigince kendime durust olup... simdi senin yazdiklarinla da isik tutmus oldum hislerime :) tesekkur ederim...
sevgimle, harika

Unknown said...

yine güzel bi yazı, defne. teşekkür etmek istiyorum bunun için sana.
dolaylı yollardan da olsa kendisiyle karşılaşabilmesine inanıyorum insanın. düşünceler - sen her ne kadar yoğurmadan yığdım desen de - şekillenmiş olarak çıkıyor kalemimizden, kafamızdan. o şekillenmeler ve şekillerin karşılaşmasında burulmalar-sapmalar vb olabiliyor, oluyor. benim de, ilk anda, "yok aslında kimseyi yaftaladığım yok, bu genel bir düşünce, kendimde de gördüğüm bişey bu, ayrıca angut lafı o kadar da sizin kulaklarınıza tınladığı kadar vahim bi hakaret diil, vs vs" demek geçti aklımdan. ama sorunumun hiç bu olmadığını hemen farkettim. dinlemek, duymak, büyük mesele. küntlüğe künt bir düşünceyle karşılık vermek olsa olsa gülünç. benim şahsen ince şiddetten daha öncelikli sorunlarım var. düşünme biçimi ve düşüncelerin biçimiyle ilgili. senin kadar inceye gitmeyi sinirlerim henüz kaldırmaz, diye düşünüyorum. belki bir bahane, bilmiyorum. şiddet-şidetsizlikle ilgili meseleyi takip ettiğimde, bir noktada akıl meselesiyle karşılaşıyorum: insan şiddette ısrar etmek için akılsız olmalı! bak yine aynı kalıptan çıkma bir cümle :) ama öğretici. içimizden geçen şiddetler konusunda ben buradan ancak bakabiliyorum: içimden geçen geçsin, bu iyidir. içimde kalması en kötüsü. benim için, en azından. ama kafamda şekliyle böyle kabak gibi görülebilir bişeye dönüşmesi iyidir, ben orada yüzleşiyorum kendi sorunumla. anlatabildim umarım biraz. sevgiler.

Neslihan Akman said...

cok guzel bir konuydu defne..burada cafe'de calisirken gozlemleme firsatim oldu: bazen biz turkler gercekten barbar olabiliyoruz. (ha bir de cinliler) bir kere tartismak imkansiz, anlatsan empati yok cikan bilincalti "bana onem verilmiyor, bir baskasina evet diyordur kimbilir bana demiyor" gibi oz deger eksikligi, veyahut "sonuna kadar israr et, karsindaki pes edip verecek sonucta" dusuncesi hakim..yani oyle hissediyorum. gonlunce birsey yapamiyorsun yapsan, zaten yapmaliydi, yok elinde olmayan sebeplerle yapamiyorsan tum benligi ile sana karsi, sanki bir duelloda. veya yalan soyluyor 8 kisi olacagiz diyor, halbuki 4 kisiler, daha genis bir alanda oturmak icin..halbuki geldigi yer hizlica yemek yiyip gidecegi, veya daha devam edecekse zaten belli saat sonra sakinlediginden istedigi gibi alana yayilabilecegi bir yer..ve bunu yaparken mutlu beni kandirdigi icin. halbuki geride bir sistem isliyor, herkese esit. guvenmiyor buna, cunku turkiye'de cok alismisiz sistemin degil iliskilerin yonetmesine, o yuzden hababam bir yaris ve ofke haliyle hakkimizi savunmak yolunu bulmusuz. belki de hakli olarak..

bagris cagris ve kisisel almadan tartismayi ogrenememis olmamizin sebeplerden bir digerinin bizim turkiye'de senelerce sus -paylasma-gizli kalsin. konulari silahlar korusun seklinde yonetim seklinin bireylere yansimasi olarak dusunuyorum. fikir paylasmasini bilmiyoruz.

kendime de pay cikarmiyor degilim, bilmiyordum ki tartismiyor, kavga ediyormusum..teamwork'de gordum..

tabi bu arada rastlastigim cok tatli sicacik turklerinde hakkini yemek istemem.