yoga arıyosanız:

www.defnesumanyoga.com

Friday, November 19, 2010

Koca Nedir?

Bu gece evde yalnızım. Bu evde ilk defa tek başıma bir gece geçiriyorum. Kokia erkek arkadaşları ile içmeye çıktı. Dairemizin Kokia’sız gecesini biraz yadırgıyorum. Ortalığı yünlerim, kitaplarım, şallarım, kahve kupaları ve krakerlerimle bir güzel dağıttım. Yeni Türkü bütün eski şarkılarını yeniden piyasaya sürmüş. Çıkardım disklerden birini. Evin içini sardı Yeşilmişik.

Müzik de koku gibi hemen hafızanın yosun tutmuş duygularını tetikliyiveriyor. Bu albüm piyasaya çıktığında biz lisedeydik. Hep dinler ve hatta çalar söylerdik. Tınısı ile hüzünlenir, sözleri ile varoluşu anlamaya çalışırdık.

Onlar ‘’ya içindesindir çemberin ya dışında’’ diye söylerken, onaltısındaki taze ben  bilmek isterdi: Neresindeyim ben çemberin? Çünkü kendim içindeyken kafam dışardaysa kahrolacaktım. Kahrolmak pek romantik geliyordu kulağa ama geleceğim meyhane masalarında da geçmesindi.


"İstersen Hiç Başlamasın" ı sevdiğim çocuğu düşüne düşüne söylerdim. ‘’Onca yaranın ardından yeni bir aşk yaratamazsın’’mış. Oysa taze kalp yaralarımızın ardından yeniden yeniden yaratabiliyorduk biz aşkı.  Bir sonraki darbeye kadar. Darbelerin acısı da bir başka tatlıydı taze kalpte. Neredeyse gelsin diye bekliyorduk. Hormonların etkisinde ‘’istersen hiç başlamasın’’ lar ise otuz dakika kadar sürüyordu.
Odayı eşyalarım, gecenin sessizliğini de ilk gençliğimle doldurmuş, bunları düşüne düşüne bulaşıkları yıkarken aklıma birden Çağla Şikel’in ‘’Emre yakında kocam olacak’’ basın açıklaması geldi.

Hoppala?

Ben 2002 yılında beri televizyon seyretmiyorum. Kötü bir alışkanlık,  ben en iyisi vazgeçeyim diye başlamış bir durum değil. Çoğunluk gibi benimki de kanalların sıkıcılığına dayanamamakla başlayıp, televizyonsuz evlerde yaşamaya doğru gelişen doğal bir süreç. Sonra Tayland, derken Portland televizyon ve onunla hayatıma giren insanlar bir bir yokoldu.

Bu durumda Çağla Şikel’in ismini hatırlamam bir mucize iken basın açıklamasını beynimin bir köşesinde saklamış olmam nasıl açıklanmalı? Bakkal rafında rasgeldiğim bir Şamdan kapağında okumuş olabilirim. Peki şimdi niye yüzey yaptı acaba? Yeni Türkü-lise-Emre abi bağlantısı filan desem...? Emre Altuğ  abi ile lisede aynı servisde idik. Pek sever ve de sayardım. Sonra okul tiyatrosunda beraber Keşanlı Ali Destanını oynadık ki Emre abi bir içim su idi. Zeliha Berksoy derhal konservatura tayinini istedi.
Şöhret kapısını çaldığında bile Hisar’da Bebek’de karşılaştıkça samimiyetinden bir gıdım eksiltmeden selamladı beni Emre abi. Çağla Şikel daha ortaokula gidiyordu o vakitler.

İnsan beyni esrarengiz bir mağara.

Çağla Şikel’in ‘’Emre yakında kocam olacak’’ beyanında beni bir şey etkilemiş ki bugüne kadar dağarcığımda taşımışım?

Peki koca nedir?

Sevgilimiz, zaten aynı evde birlikte yaşadığımız, hayatımızın sonuna kadar birlikte olmak istediğimiz, ailemizin de sevdiği benimsediği erkek, kocamız olunca değişik bir şeye dönüşür mü?
Koca kalıbına giren erkekten bizim beklentilerimiz farklı olur mu?
Evlilik iki insandan çok iki ailenin –cemaatin- birleşimi ise (antropoloji derslerinde öğrendiğimiz üzere) koca kalıbına giren erkeğimiz birazcık akrabamız gibi mi olur acaba?

Anlamını çıkaramadığım bir diğer cümle de ‘’çocuklarımın annesi’’. Karım, sevdiğim kadın, eşim filan değil de...Çocuklarımın annesi...Hani sanki kan bağı  ile bağlı olduğum insan.

Ben akrabamlarımla çok sık görüşemiyorum. Hepimiz dünyanın dört bir yanına dağınığız. Bir görüşmeden diğerine bebekler yeniyetme, yeniyetmeler ana-baba olmuş oluyorlar. Onca zaman aradan sonra bir araya gelip de bir sofraya oturduğumuzda hissettiğimiz ortak bir şey var: Samimiyet.

Dostlarımı seçerek hayatıma kattım. Akrabalarım öyle değil. Dostlarım ile bağımın kontrolü benim elimde. İstersem koparırım. Akrabamlarımla bağım kandan geliyor. İstesem de koparamam. Onlar da beni koparamazlar. Çok iyi tanımasak da birbirimizi biliyoruz ki bu yolun sonuna kadar birbirimizin yakınında, yamacında olacağız. Böyle de bir güven uyandırıyor akrabalarım bende.
Çağla Şikel’in beyanına başta burun kıvırmışımdır tahminim. Evlenilecek kadın olduğunu ima ediyor, yüzükten güç çıkarmaca aman aman filan diye homurdanmışımdır da. Ama gelin görün ki işte, unutmamışım. Vakti geldiğinde yeniden kafamın kapısı çalınmış.

Acaba Çağla Şikel, o gencecik yaşında, Emre abi ile aile olduklarında samimiyet ve güven hissinin boyut değiştireceğini bildi de mi etti bu beyanını? Kim bilir? Bazı kızlar nikahta keramet olduğunu bilerek doğuyorlar, bazılarında ise işte şafak atmak bilmiyor.



1 comment:

kemal said...

İnsan beyni gerçekten esrarengiz bir mağara. Yaşadıklarımızı bir fotoğraf albümü gibi kaydediyor. Ve geçmişi düşündüğümüzde hatırladığımız o fotoğraflar kabuklarımızı soymakta o kadar çok yardımcı olabiliyor ki. İşin ilginç yanı kaydedilmiş o fotoğrafların aslında en önemli anlar veya kırılma noktalarımız olmadığı. Neden o günü ve o anı, duygusuyla hatta bazen kokusuyla kaydetmişiz kim bilebilir ki? Mutlaka bir nedeni olmalı; hatta hatırlamalarımızın da ...
Son XX? (belki de 25 – 30) yıldır ülkemde yapılan evliliklerin hep zor olduğuna inanmışımdır. Dedelerimizin, onların babalarının vs. evlilikleri ve kocalıkları daha düz, daha tek kimlikli. O zaman erkek aslanmış. Dışarıda aslan gibi davranırmış yani avlanır (ailenin geçimini sağlar) ve ailesini dış tehditlerden korur (güvenliğini sağlar) ve eve geldiğinde de dönüşmeden, farklılaşmadan babasından, dedesinden içselleştirdiği bu “aslan koca” rolüne devam edermiş. İhtiyaçlarının karşılanması için çevresinde dönülür; yanında çocuk bile ağlatılmaz. Karı ise annesinden, anneannesinden içselleştirdiği kimlik ile evi çekip çevirir (aslında çoğunlukla kocayı da), çocuklarını büyütür vs. Günümüz kocalarına baktığımızda ise durum sahiden kaotik. Dışarıda yine aslan olması gerekiyor. Eve girdiği anda ise kendini kastre ederek yemeğe ve sofra kurulup kaldırılmasına yardım etmesi bekleniyor. Sonra da küçük çocuğu göğsünde uyutması kalkıp büyüğün derslerine yardımcı olması. Sonra haydi hop tekrar aslan olmak lazım. Niye mi? Hem kendinin hem de sevgilisinin duygusal/romantik ve cinsel doyumu aslan olmadan nasıl sağlanır ki? Sonra da sabah hazırlıkları, işe ve okula gidiş hazırlıkları için tekrar kedileşmesi gerekecek bir sabaha uyumak. Sonuçta koca için aslanlıkla kedilik arasında bu kadar hızlı devinebilmek mümkün mü veya daha önemlisi sürdürülebilir mi? Kişisel gözlemim ya babası ve dedesi gibi tutarlı olarak aslan kalıyor koca. Giderek daha çok ben merkezci hatta bencil oluyor. İyi sevgili rolünün üstesinden başarıyla gelse de yaşam ortaklığında ve babalıkta sınıfta kalıyor. İkinci seçenekte kocanın kendini ev içerisinde kastre ederek iyi bir yaşam ortağı ve babaya dönüşmesi ve tontiş tontiş “akraba” bir evliliğin sürdürülmesi. Bu koşulda koca ya kendini tamamen cansızlaştırıp bedelini 50’li 60’lı yıllarda ödeyeceği depresif bir yaşamı tercih ediyor ya da duygusal ve cinsel doyumu evlilik dışı ilişkilerde arıyor. Aslanlık ve duygusal kedilik dönüşümlerini sürdürebilen azınlık ise harika koca olmayı ve evliliklerini mutlu bir şekilde sürdürebilmeyi başarıyor:)
Bizden sonraki jenerasyonun işi daha kolay olacak galiba. Bizlerin “Peki koca nedir?” , “Ama karım da ...” soruları ve sorunlarını, tuğla üzerine tuğla koyarak çözümlememiz; olması gereken koca ile karı tanımına ulaşmamız çocuklarımızın da içselleştirdiği anne/karı ve baba/koca modellerinin daha doğru, mutlu ve sürdürülebilir olmasını sağlayacaktır.
Sevgimle
Kemal