yoga arıyosanız:

www.defnesumanyoga.com

Tuesday, January 25, 2011

Mavi Orman adlı kitabım ÇIKTI!!!!




Büyüklüğüme Mektuplar
Çocukken bizim eve misafir geldiğinde, annem muhakkak onun beni görmesini isterdi. Böyle zamanlarda, dış dünyaya kapalı odamın hafif aralık kapısından önce bir baş uzanır, sonra misafirin kendisi, ne yapacağını bilmez bir halde, belli ki pek istenmediği o dünyaya adımını atardı. Ben oyunum kesintiye uğradığı için sıkkın, misafir sıkıldığımı gizlemediğim için çaresiz, karşılıklı öylece dururduk. Oysa bilirdim ki beni doğal ortamımda izlemek ister misafir. Ne duydu ise hakkımda, kendi gözüyle görmek ister. Ne var ki odada bir başkası varken (o başkası bir çocuk bile olsa) kendi dünyama dönmenin yolunu bilmediğimden, sıkıntılı sessizlik uzar da uzardı. Sonunda annemin misafir arkadaşı olmadık bir adım atarak kendini benim dünyama katmaya kalkışır ve varlığıyla kesintiye uğrattığı etkinliğin ne olduğunu araştırmaya başlardı. İşte o zaman gözleri ya kara tahta karşısına sıra sıra dizilmiş bebeklerime ya da masamdaki tükenmez kalemle  çiziktirilmiş saman kâğıtlara kayardı. Zaruri ziyaretini noktalamak için fırsattı anneme seslenmesi belki:

“Ah canım! Nilüfeeeer… yazar olacak bu senin kızın!” ya da
“Bak bak şu sıralara dizilmiş bebeklere... Annen gibi ö
ğretmen olucan di mi kız?”



DEVAMI VE DAHASI ŞUBAT 2011'de KURALDIŞI YAYINEVİNDEN ÇIKACAK OLAN MAVİ ORMAN ADLI KİTABIMDA....Başucunuzdan hiç eksilmez inşallah! 



Defne Suman

18 comments:

Giz said...

heyecanla bekliyoruz Defne, şimdiden hayırlı olsun :)

Defne Suman said...

@Giz: Çok teşekkürler Gizemcim. (Bugün sorularını özledik!!)

Kitabın çıktığı ilk ay satması çok önemli imiş. O yüzden alacaksanız lütfen hemen Şubat ayında almaya bakın!
Desteğiniz için çok teşekkürler!

kemal said...

Defne, inan hiç eksilmeyecek. Rastgele ...

başak deepa y said...

Hayırlı olsun Defne'cim süper bir haber bu...Çok heyecanlııııı :)))

Neslihan Akman said...

Hemen subat'ta aliyorum...Tebrikler Defne !

nevin said...

şimdiden ellerine, zihnine, emeğine sağlık...
Yazıların hiç eksilmesin hep artsın...

Anonymous said...

Eksilmek ne demek , sevdiğim herkese 1 tane alip hediye edeceğim , derslerimde bile okuduğum bu yazilarin derlenip bir yerde toplanmiş halini hayatta kaçirmam :-) ve biliyorum ki ilk kez okuduktan sonra aradan bir zaman gectikten sonra bile tekrar okunacak süper kitaplar listesinde olacaktir.

Serhan said...

Ne zaman oturdun da yazdin Defnecigim.

Cikar cikmaz alacagim :)

Anonymous said...

Tesadüfen gördüm ve aldım :) Dünden beri elimden bırakamıyorum. Sizi de sadece ortak arkadaşlardan biliyorum. Çok ama çok sevdim yazılarınızı. Sayfa 61'deyken blogunuzu bulayım istedim. Elimden düşmeyecek tatta bir kitap.

Anonymous said...

kitabı bir solukta bitirdim. ikinci defa okumak için birkaç günlük bir S vereceğim :) Çok çok beğendim. Kaleminize sağlık :)

Defne Suman said...

@bütün dostlar: verdiğiniz ilham Mavi Ormanı yarattı. Nice kitaplara beraber. Çok teşekkürler!

@dogaguncem: tanıştığımıza çok memnun oldum!

Esin said...

Tebrikler Def'cim!

Esin said...
This comment has been removed by the author.
Zeynep'in Evi said...

Defne hanım merhaba,
kitabınız hayırlı olsun, haberdar değildim,blog aracılığı ile öğrendim..
Bir alışkanlığım var okuduğum kitapların konusu ile ilgili, ondan ne aldığımla ilgili yazarıyla irtibata geçiyorum..Blogumda da muhakkak okuyucularıma yorumluyorum.
Kİtabınıızı henüz almadım ama aldığımda okur okumaz sizi de konusu ile ilgili rahatsız edebilirim:)
Tekrar hayırlı olsun..

basit said...

seksenler sonu, doksan başları..
yetmişliler için pek parlak olmayan yıllardı desem, bana mı öyle geliyor bilmiyorum.
Aç olduğumun farkında değildim, belki de tokluk nedir bilmemezlikten.

durumu biraz tarif etmeye çalışayım;
"dear hunter" filmini izlediğimde on, bilemedin onikiydim. evin içinde kafamı kaşıyarak bir aşağı bir yukarı volta atıyordum film bittiğinde. o gün içime giren enerji..
herhangi bir sınıflama yoktu kafamda, zeki biriydim galiba ama onun da farkında değildim.
western dışında film bilmiyorduk, bu biraz darbenin de sorunuydu. ama o filmi izlemiştim
ve nevrim dönmüştü. bütün karmaşa bir kenara artık yalnız olmadığımı biliyordum, çok büyük bir coşku yaşıyordum. o filmi belki bir daha göremem diye de karakterlerin ismini bir kağıda yazmıştım; maykıl, stivın ve nik. unutmamalıydım bu isimleri,belki de yarın başlıycak yeni yaşamımda hiç kimse hatırlamıycaktı bu filmi. bu isimleri zikrederek hatırlayın nolur diye yalvarıcaktım, savaştan bahsedicektim ama bu isimler dışında kayda değer bişeyler de
söyliyemiycektim.
maalesef öyle de oldu. bi ışık göz kırptı o kadar. araya cüneyt arkınlar , con veynler girdi. kara şimşek başladı bi taraftan. ben de top peşinde koşuyordum, kaleci eser idolümdü."sportmence" dergileri bilmiyorum kaç kişinin evine girmiştir o yaşlarda, şanslıydım da.
şanslıydım çünkü iki büyük kuzen gelmişti eve ; istanbula. biri cezaevinden yeni çıkmış,
diğeride ise işe başlamış taksimde. taksim ise çok uzak, o filmden de uzak. ama bu şehirde
olduğunu biliyorum.

basit said...

hiçbirşeydik, o yaşta hiçbirşeymiş gibi yaşamak.. şimdi ondördüncü yaşıma bakınca inanın sersemlemiyor değilim. eğer hiçbişey olmak istemiyorsan politize olursun, o sene, orada.
sol yumruklar havada, afişler montların içinde. en güzel sinema ise beyazıt meydanı. sırf o meydanda haykırabilmek için üniversite hayalleri...
taksime çıkacağız elbet, ama arada köprü altı, sultanahmet ve cağaloğlu var. istanbul hayatıma
çok feci giriyor, başım dönüyor. beyoğlu ve taksim ise, nasıl anlatayım? j. travoltanın tren-
den inen hali gibiydim. üniversite bir anda başladı, bir yılda elli iki hafta ve haftada iki konser izliyorum yılha yüz konser ve böyle geçen iki yıl..
coşuyorum okulda, aşklarda, partilerde, zaman zaman yurtdışında, barlarda, teeey teeeeeyyyy...
sarhoşum ama filmin adı halaa önemli değil. benim için varsa yoksa maykıl, stivın ve nik.
arada sarsıldım çok kötü "betty blue" ve "subway" izledim, durdum. yeter. her filmi izleyemem ya..
doksanlardayız.
bizim jenerasyon için istanbul yeni başlıyor, halaaa başlıyor, başlıyamıyor.
nasıl bir darbeyse bu seksendeki, nasıl bir erezyonsa bu. 2011 oluyor ve olmuyor, olamıyor.
neyse konuyu kapatıyorum sinirden, günümüze getirmiyorum.. bu yazıya nefret sokmıycam.
hımmm, borsa lokantası mesela istiklaldeki. neden önemli hiç düşündünüz mü? çünkü salata barı vardı. sen istediğin malzemeden seçebiliyodun, doldurabiliyodun bi tabağa. üstelik kızarmış ekmeklerle kat çıkabilir ve iki , üç misli malzeme koyabilirdin. özgürlükçü ve halkçıydı o salatalar.. üstelik salondali yuvarlak koca masada sırıta sırata yerdik.
borsa, caffinet, sefahathane, leman kültür, fransız kültür, emek, sinepop, oksijen, masal evi
hayal, küçük sahne, atlas pasajı, atlas ocakbaşı, cennet çaybahçesi..o günlerden bu günlere
devam edenler de var içlerinde. Ama muhabbeti eskiden bunlar vardı, önce bunlar vardı tadına
getirmek istemiyorum. ama, ama.. bunlar vardı. kemancı köprüden taşınmıştı mesela.
yetmişliler için film festivalleri önemliydi, hem de çok. çünkü faşizm vardı ülkede, var.

basit said...

ve o yıllarda
o yıllarda..
eğer o filmi izlediğim gece sizde bir karşılık bulduysa eğer anlamışsınızdır beni
"defne" ve "yasemin"..
isterim ki beyoğlunda bir sahafa, eskiciye girdiğimde onların fotoğraflarını bulayım, roxy de dans ederlerken bir kare, ya da lemanda biralarını yudumlarken. ya da emekte "dead can dance" belgeselini izlerkenki hallerini. (terkettim yarıda sinemayı, ne kötü müzik o öyle)
elimde bir bavul dolusu aşk mektubu ve fotoğraf var, günlükler.. teşvikiyede bir evde buldum.
mevzular 1900 başları ile 1960 araları.. hele alvine hanımın bazı notları içimi acıtmıştı.
günlüğüne " bugün kayda değer hiçbirşey yok" yazmıştı yasak aşkıyla ilgili. neler oluyosa 60
başlarında bitiyodu romantizm. darbeciler iş başındaydı ve neslimizi tüketmekti işleri..
istanbuldan yıllar söküldü, yüzyılların durduğu şehirden yıllar, hikayeler, aşklar, anılar ve allah kahretsin hrant..

kayıp bir jenerasyondan bir gökkuşağı ormanı. hiç bakmadan noktasına virgülüne okudum, okuyun
hikayenizi.bişey diycektim..
okuyun karşılaşırsanız.istanbulun başka hikayeleri de var artık. kurak çorak bir dönemden bahsedilecek bu şehirle ilgili, bizim suçumuz değil. ama bunları yazdık, diycez.

74 yılından beri yaşadığım bu şehir olduğu gibi, gri bu kitapta.
ama baharının renkleri de bi tatlı anlatılmış.

Defne Suman said...

Sevgili Basit,

Son bir kaç haftadır akranlık üzerine düşünüyorum. Uzun zamandır düşünüyordum aslında ama bir arkadaşımın yol göstermesi ile düşüncelerime akranlık üzerine diye isim de koyabildim. Tam bu yazdığınız şeyleri. Darbe sırasında televizyonun gücünü, açlığımızı bilmeyişimizi, kokulu kalemleri, KDVyi, ve tabii 90larda İstanbul'u...Özel bir zamanı paylaşmış bir kuşağız biz. Belki her kuşağa özel gelir kendininki. Bir sonraki kitabımı akranlarla paylaştığımız ruha çevireyim diye düşünürken senin yazdıklarınla karşılaştım.
Teşekkür ederim...Katkıların için. Hatırlattığın için.
Defne