yoga arıyosanız:

www.defnesumanyoga.com

Wednesday, December 2, 2009

ARKASI YARIN: YOLLAR ya da Çocukluğa Dair bir Yoga Macerası

Foto: Aisha Harley


BÖLÜM 2
Patanjali’nin Yoga–sutra’sı


Bundan 2000 yıl önce Hindistan’da yaşadığı tahmin edilen Patanjali’nin Yoga–sutra’sı Yoga ilmi üzerine bulabileceğimiz ilk yazılı metinlerden biri. Ancak Yoga ilminin kökleri Patanjali’den çok önceye, İÖ 1200 civarında yayıldığı tahmin edilen Veda’lara dayanıyor. Veda’lar yazılı olarak değil, ilahiler halinde söylenerek bir kuşaktan diğerine aktarılan kutsal bilgi kaynakları. Vedik felsefenin bugünkü Yoga ve Ayurveda felsefesi ile Budist felsefenin kaynağı olduğu kabul ediliyor. Sonraki yüzyıllarda yaşayan ve Patanjali’nin de aralarında bulunduğu Yoga alimleri, Veda’larda aktarılan kutsal bilgiyi yaygın ve anlaşılır kılmak amacıyla günümüzde halen kullanılmakta olan klasik metinlerini yazmışlar.

Yoga’ya dair ilk “kullanma talimatı” sayılan Patanjali’nin Yoga–sutra’sı, dört bölümden oluşuyor. Benim öncelikle okumam önerilen üçüncü bölüm, Vibhuti Pada, Yoga’nın kişiye kazandırdığı doğa üstü güçlerden ve bu güçlerin öğrenciyi Yoga’nın yolundan nasıl çıkarabileceği üzerine ayrıntılı örneklerden oluşuyor. Siddhi olarak bilinen bu büyülü güçler, büyüme ve aydınlanma yolunda engel olarak karşımıza çıkabilir. Evet, sıkı bir konsantrasyon ve bu bölümde adı geçen belli teknikler sonucunda psişik yeteneklerimizi geliştirebilir, gözlerimizin önünde patlayan mor mavi ışıklar görüp, ilahi sesler duyabilir, bedenimizden kopup bulutlarda gezebilir, zaman içinde yolculuklara çıkabilir (ah evet, evet!) ve hatta su ve ateş üzerinde bile yürüyebilirmişiz. 1960’ları Californialı bir hipi olarak yaşamış hocam Panço, LSD, mantar, kaktüs ve benzeri uyarıcıları kullanarak benzer zihin hallerine girmenin mümkün olduğunu bildirdi. Gülerek ekledi sonra da “Böylece büyülü güçlere ulaşmak için Patanjali’nin bahsettiği (ama önermediği) o çok zor konsantrasyon tekniklerini uygulamaya bile gerek kalmıyor”.

Okudukça pek cazip bulduğum bu süper güçler, tarih boyunca farklı toplumlarda bazen şifa, bazen de egemenlik kurmak amacı ile kullanılmış. Bugün doğa ile bağlarını nisbeten korumayı başarmış toplulukların hemen hepsinde zihin gücüyle “mucize”ler yaratmayı bilen bilge kişiler yaşamaktadır. Amazonlar’ın kalbinde yaşayan Yanamamolardan, Moğolistan’ın uzak ve soğuk bir köşesinde hayatlarını sürdüren Tuva Türklerine kadar –nedense– “ilkel” olarak adlandırdığımız toplulukların insanları, zihnin üstün gücünün bilincindedirler. Şamanlar, dedeler, hocalar, sadhular, medyumlar (kimi zaman da cadılar, büyücüler, kocakarılar) Patanjali’nin söz ettiği sidhi’lere sahip ve bu gücü kullanmayı bilen kişilerden sayılabilir.

Yoga’ya gönül vermiş öğrenci, zihnin olağanüstü yeteneklerini keşfettiği an heyecan duyabilir. Kendimi 9 yaşımın sabahında bulduğum o gün ve sonraları seyahat maceralarımın ardı arkası kesilmeyince ben de heyecanlandım elbet. Bir başka seansın sonunda, o ara NewYork’ta yaşayan en yakın arkadaşım belirdi zihnimde. Mekanın ayrıntılarını ve hatta yürüdüğü meydanın köşesindeki kahve ve kitapçının adını ayırdedecek kadar netti görüntü. Ertesi gün telefonda öğrendim ki, evet, NewYork’da öyle bir meydan vardı ve o, kafamda o resmin belirdiği anda gerçekten orada yürüyor ve beni düşünüyordu. İkimizin de tüylerini diken diken eden bu hikayeyi derste anlatırken baktım Panço yine ilgisiz. Tayland’ın muson yağmurları sezonuydu. Dersten çıktığımızda fırtına patlamak üzereydi. Ayrılırken bana, “Sağ salim varınca haber ver, bu havada bisiklete binmek güvenli değil”. Şaşaladım. Kuzeydoğu Tayland’ın bu uzak kasabasında hiç birimizin telefonu, interneti, bilgisayarı yoktu ki...Nasıl haber vermemi bekliyordu? Hayretime gülümsedi, “bana zihninle bir mesaj at yeter”.

Ertesi gün karşılaştığımızda yüzünde bir muzip ifade “domates neyin nesi anlayamadım” dedi. Kızardım. Anlayamadığı yalandı tabii. “Eve sağ salim döndüm” mesajını yollamıştım evet, sonra bir de deneme yapmak istemiş, mesaja “domates” ekleyivermiştim. Telepatik mesaj gerçekten de yerine ulaşmıştı! Heyecanım hocamın sakin mavi gözleri ile karşılaşıca sönüverdi. “Bak Defne” dedi, “Yoga yoluna gönül verdiysen, kazandığın ve kazanacağın becerilerden etkilenmemeyi öğrenmelisin. Gün gelecek başının üstünde yarım saat durabilecek, ya da yanındaki insanın ne hissettiğini kendi yüreğinde bileceksin. Bunları hakikatı bulma yolunda takılmadan geçmen gereken engeller olarak görmeye çalış. Kendi gelişmenin seni büyülemesine izin verirsen, diğer insanları küçümsemeye başlarsın. Kendini dev aynasında görmene neden olacak her tür beceri, seni diğerlerinden, bütünden ayıracaktır. Şunu hep aklında tut. Yoganın yolu, kişinin kendi varlığını, katman katman deriniliğiyle keşfedip, kendisi ve hayatla samimileşmesi, bütünleşmesinden geçer. Şimdi iyi düşün. Baş koyduğun yol bu mudur, yoksa gözlerinin önünden patlayan mor mavi ışıklarla büyülenmek için mi buradasın?”

Patanjali sıradışı zihin hallerinin insanın nefsiden bağımsızlaşıp, özgürleşmesi yolunda işlevi bulunmadığını kitabın ikinci bölümünde söylüyor. Dahası bu tip doğaüstü güçlere erişen öğrenci esoterik felsefe konusunda uzmanlaşıp, yolun sonuna geldim yanılgısıyla çalışmayı bırakabilir ve kendi güçlerine saplanıp kalabilir. Yoga çalışmasında kaydettiğimiz ilerleme, meditasyon pozunda yerden kaç santim yükseldiğimizle değil, dürüstlük, gönül gözü ile gerçekleri görebilme ve hayatın içinde akma becerimiz ile ölçülebilir ancak. Modern Yoga’nın babası olarak bilinen Krishnamacharya’nın yine Yoga ustası oğlu T. K. V Desikachar’ın Vibhudipada’ya dair söylediklerini hatırlıyorum: “Bu bölümde Patanjali, öğrencinin kendini Faust’takine benzer bir pazarlık içinde bulabileceğinden sözeder. Goethe’nin ünlü karakterine sunulduğu gibi, Yoga öğrencisine de hayal gücünün çok ötesindeki yetenekler vaadedilir. Öğrenci keskin bir dikkatle kendini izlemiyorsa, ruhunu değil ama –ruh ölümsüzdür– özgürlüğe kavuşma ve hakikati bulma şansını bu noktada yitirebilir.”


PEKI SONRA NE OLDU????
ARKASI YARIN! Bİ YERE AYRILMAYIN!

No comments: